ÇEKİŞMESİZ YARGIDA İLGİLİLERİN HUKUKİ DİNLENİLME HAKKI
- yasemindemirtas499
- 10 Haz 2024
- 23 dakikada okunur
İÇİNDEKİLER
İçindekiler
I- GİRİŞ
Türk Hukuk Sistemi içerisinde, hukuki dinlenilme hakkı, önem arz etmekte gerek çekişmeli ve gerek ise çekişmesiz yargıda hukuki dinlenilme hakkı, oldukça önemli yer tutmaktadır. Hukuki dinlenilme hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınmış olup bünyesinde üç unsuru barındırmaktadır, bunlar; bilgilenme hakkı, açıklama ve ispat hakkı ve dikkate alınma hakkıdır.[1] Açıklığa kavuşturulması gereken birçok nokta dinlenilme hakkı sayesinde, açıklığa kavuşmaktadır ve yargılama sisteminin daha adaletli hale gelmesine zemin hazırlamaktadır. Hukuki dinlenilme hakkı, Anayasa ile güvence altına alınmış bir hak olmakla birlikte, sadece davanın taraflarını kapsamamakta olup taraflar dışındaki üçüncü kişileri de, kapsamaktadır. Taraflar dışında üçüncü kişilerin de hukuki dinlenilme hakkının bulunması nedeniyle, tarafların dinlenilme hakkı terimi, tercih edilmemelidir. Davanın tarafı olanların hukuki dinlenilme hakkının bulunması gibi, davanın tarafı olmayan ancak dava ile ilgisi olan, söz konusu davada hukuki yararı bulunan herkesin mahkeme önünde hukuki dinlenilme hakkı, vardır. Bu hak, öncelikli olarak davanın tarafları için sonrasında ise dava sonunda verilen karardan maddi ve hukuki durumu etkilenecek olan kişilerin bu karara karşı koyabilmesi için tanınmış bir haktır. Bu nedenle terimde ‘‘taraflar’’ kavramının yerine ‘‘ilgililer’’ kavramının kullanılmasının, daha doğru olacağı kanaatindeyiz.
Hukukumuzda çekişmesiz yargıya ilişkin genel düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle çekişmesiz yargıda, ilgilerin hukuki dinlenilme hakkı da, yeter düzeyde düzenlenmemiş olup çekişmesiz yargıda ilgililerin dinlenilmesi yoluna, uygulamada çok başvurulmamaktadır. Çekişmesiz yargının hasımsız olmasının, bu konuda kanunda emredici hükümlerin yok denecek kadar az olmasının ve çekişmesiz yargı işlerinde res’en araştırma ilkesinin geçerli olması nedeniyle ilgililerin dinlenilmesinin başvurulacak en son çare olarak göze alınıyor olmasının da göz önünde bulundurulması halinde ilgililerin dinlenilmesi yoluna fazla müracaat edilmemektedir. Bu durum ise ilgililerin hak kaybı yaşamasına beraberinde getirmekte ve Anayasa ile güvence altına alınan hukuki dinlenilme hakkını, ihlal etmektedir. Çekişmesiz yargı işlerinde ilgililerin hukuki dinlenilme hakkı, kanun koyucu tarafından ayrıntılı olarak düzenlenmeli ve ilgililerin dinlenilmesi için daha çok yol açılmalıdır. Elbette ki ilgililerin dinlenmesi için daha fazla yol açılması, beraberinde usul ekonomisine karşı olumsuz etkileri ve yargılamanın uzamasını gündeme getirebilir. Bu durum, kanun koyucu tarafından hakime takdir yetkisi tanınarak ve ilgilinin dinlenmesi, yargılama açısından yarar sağlamayacaksa ilgilinin dinlenmesinden vazgeçilebileceği belirtilerek çözümlenebilir.
Çekişmesiz yargı da ilgililerin dinlenilmesi açısından vesayet hukukunda da bazı düzenlemelere gidilmiştir. Türk Medeni Kanunu 409. Maddesi, ilgilinin dinlenilmeden kısıtlanamayacağına dair ayrıntılı ve emredici hüküm içermektedir.[2] Bu maddenin detaylı incelemesini çalışmamızın ilerleyen aşamalarında yapacak olsak da kısaca belirtmek gerekiyor ki kanun koyucu, kısıtlama nedenleri bulunuyor olsa dahi kısıtlanacak ilgili, dinlenilmeden karar verilmeyeceğini açıklığa kavuşturmuştur. Söz konusu madde, ilgilinin hukuki dinlenilme hakkını ve yararını korumaktadır. Vesayet hukukunda TMK 409. Madde dışında hukuki dinlenilme hakkına dair bir bilgi yer almamakta olup küçüğün ve vasinin dinlenilmesine değinilmemiştir. Bu hukukumuzda büyük bir eksiklik olup re’sen araştırma ilkesi içerisinde ilgililerin hukuki dinlenilme hakkının yer aldığı düşünülebilir. Ne yazık ki uygulamada genellikle dosya üzerinden incelme yapılmakta ve ilgililer dinlenilmemektedir. Bu durum da beraberinde hak kaybını getirebilmekte ve adil yargılanma hakkını zedelemektedir. Hakim, usul ekonomisine uygun olduğu ve yargılama için gerekli olan durumlarda ilgilileri dinlemelidir. Kısaca belirtmek gerekiyor ki; hukuki dinlenilme hakkı, adil yargılanma kavramını da içerisine alan kapsamlı bir hukuk kavramıdır. Hukuki dinlenilme hakkı, ilgililerin hukuki yararının bulunması halinde söz konusu olacak ve ilgililerin maddi ve hukuki açıdan etkilenecek olmaları halinde mahkeme kararlarına karşı koyabilme –itiraz edebilme- olanağı, sağlamaktadır. Söz konusu hukuki dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkının sağlanabilmesi için gerekli ve zorunlu bir haktır.
II- ÇEKİŞMELİ YARGI - ÇEKİŞMESİZ YARGI
A- Çekişmeli Yargı
Çekişmeli yargı, iki taraf arasındaki uyuşmazlığın, sübjektif hakkı ihlal edilen ya da ihlal tehlikesine maruz kalan tarafın, hukuki koruma talep etmesi üzerine, bağımsız mahkeme tarafından yargısal usule uyulmak ve taraflara iddia ve savunma hakkı tanınmak suretiyle çözüme kavuşturulmasıdır.[3] Uyuşmazlık mahkeme önüne dava olarak geldiğinde uyuşmazlığın tarafları (davanın tarafları), davacı ve davalı olarak adlandırılırlar. Davacı tarafta ve davalı tarafta birden fazla şahıs yer alabilir. Bu durum, iki taraf sistemini değiştirmez, taraflar birden fazla da olsa davacı ve davalı taraf olmak üzere yine iki taraf mevcuttur.
B- Çekişmesiz Yargı
Çekişmeli yargının aksine; çekişmesiz yargıda dava yoktur, çekişmesiz yargının faaliyet alanı çekişmesiz yargı işi olarak adlandırılır. Çekişmesiz yargı işi, hasımsızdır ve çekişmesiz yargı işlerinde niteliğine uygun düştüğü ölçüde basit yargılama usulü uygulanır.[4] Çekişmesiz yargı işlerinde aksi bir düzenleme yoksa görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemesidir (HMK m.383). Çekişmesiz yargıda özel bir düzenleme bulunmuyorsa, yetkili mahkeme, talepte bulunanın veya ilgilerden birinin oturduğu yer mahkemesidir (HMK m.384). Çekişmesiz yargıda verilen kararlar, kesin hüküm teşkil etmezler. Karar hatalı ya da haksız ise, daha sonra değiştirilebilir. Karardan sonra ortaya değişik durumlar çıkmış ise, bu yeni durumlara göre yeniden talepte bulunulabilir ve kararlar değiştirilebilirler. Çekişmesiz yargıda ise, kararlar kesin hüküm teşkil eder ve kural olarak değiştirilemez.
Çekişmesiz yargıyı çekişmeli yargıdan ayıran üç temel ölçüt bulunmaktadır. Bunlar uyuşmazlığın bulunmaması, sübjektif hakkın yokluğu ve re’sen araştırma ilkesidir. Bu üç kıstastan hakimin re’sen harekete geçtiği haller başkaca inceleme yapılmaksızın tek başına çekişmesiz yargı işi sayılamaz, çekişmesiz yargının söz konusu olabilmesi için saymış olduğumuz diğer iki kıstasların da somut işte bulunması gerekir.[5] Çekişmesiz yargı işlerinin neler olduğu Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 382. maddesinde mümkün olduğunca sayılmıştır. Ancak bu sayım sınırlı değildir. Kanunda belirtilen işler dışında kalan diğer işler, yukarıda belirttiğimiz üç ölçütten birine veya birkaçına giriyorsa, çekişmesiz yargı işlerinden sayılacaktır. Sözü geçen kıstaslar başlıklar halinde incelenecektir.
1. Uyuşmazlık/Hasım Yokluğu
Uyuşmazlık yokluğu kıstası ile hasım yokluğu kıstası aynı anlama gelmektedir. Çekişmesiz yargıda kural olarak ilgililer ya da hak sahipleri arasında bir uyuşmazlık, yoktur, bir uyuşmazlık konusu olmadığından çekişmesiz yargıda karşı taraf da yoktur. Karşı tarafın olmaması çekişmesiz yargıyı hasımsız kılmaktadır. Bu nedenle, çekişmesiz yargıda taraf kavramı yerine ilgili kavramı kullanılmaktadır. Çekişmesiz yargı, bir dava değildir, davaya ilişkin kavramlar çekişmesiz yargıda tam bir anlam taşımaz. Örneğin, çekişmesiz yargı işlerine ‘‘hasımsız dava’’ şeklinde nitelendirme yapılmaktadır ki, bu tamamı ile yanlıştır. Çünkü, dava, iki taraflı yürütülen ve hasmın olduğu yargılama demektir. Oysa, çekişmesiz yargı da karşılıklı davacı ve davalı olarak iki taraf yoktur; maddî anlamda ilgililer vardır. Örnekten de anlaşılacağı üzere, çekişmesiz yargıda, davaya ilişkin kavramların kullanılması yerinde değildir.
Türk Hukuk sisteminde, bazı çekişmesiz yargı işleri, ‘‘kanuni hasım’’ yaratmak suretiyle, davaya benzetilmeye çalışılmaktadır. Örneğin, uygulamada, nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin taleplerde nüfus memurluğu taraf olarak gösterilmektedir.[6] Çekişmesiz yargı işlerinde maddi olarak hasım sayılamayacak olan bir makam veya şahsın sadece şeklen taraf gösterilmesiyle çekişmesiz yargı işi çekişmeli yargıya girmez.[7] Kanuni hasım yoluna başvurmadaki amaç, kanuni hasım olan ilgililerin olası menfaatlerinin korunması ise, bu amaç, ilgilinin talebinin bu kimselere re’sen bildirilebileceğine dair bir tebliğ mecburiyeti koymak yoluyla da elde edilebilir.
2. Sübjektif Hakkın Yokluğu
Sübjektif hakkın yokluğu kıstasına göre, çekişmesiz yargıya ait işlerde talepte bulunan kişinin, kural olarak sübjektif hakkı bulunmamaktadır. Çekişmeli yargıda ise, talep eden kişi bir başkası tarafından ihlal edilen ya da ihlal edilme tehlikesi içerisinde bulunan hakkının ihlal eden/edecek kişiye karşı korunması için talepte bulunarak mahkeme aracılığı ile sübjektif hakkını korumaya çalışır.[8] Çekişmesiz yargı işlerinde ise çekişmeli yargıdaki gibi, bizzat başkası tarafından ihlal edilen bir sübjektif hak ve bu hakkın korunması talebi mevcut değildir. Çekişmesiz yargıda, daha çok bir hakkın ortaya çıkartılması, kullanılması için yargısal bir karara ihtiyaç duyulur.
Çekişmesiz yargıda, ilgililerin ileri sürebileceği sübjektif hakkının bulunmadığı durumlara, velayetin kaldırılması (TMK m. 348), vasinin görevden alınması (TMK m. 483) örnek olarak verilebilir.[9]
3- Re’sen Harekete Geçme
Çekişmesiz yargı işlerinde hakim, re’sen harekete geçebilirken, çekişmeli yargıda tasarruf ilkesi nedeniyle taraflar yargıya başvurup başvurmamakta serbesttir, hakimin re’sen harekete geçmesi ise kural olarak mümkün değildir. Ancak kamu yararının ağır bastığı bazı istisnai hallerde Cumhuriyet Savcısı tarafından hukuk davası açılabilir.[10]
Çekişmesiz yargıda hakimin re’sen harekete geçtiği hallere örnek olarak; boşanmadan sonra meydana gelen durum nedeniyle, çocuklar hakkında durumun gerektirdiği yeni tedbirler alınmasına karar verilmesi, çocuklar hakkında koruma tedbirleri alınması işlemleri (TMK m.169) verilebilir.
4- İnşai ve Önleyici Etki
İnşai ve önleyici etki kıstası, çekişmeli yargı ile çekişmesiz yargıyı birbirinden ayırmaya tek başına yeterli değildir. Bu kıstas diğer kıstaslarla birlikte düşünülebilir. Çekişmeli yargıda, mevcut olan hakların tespiti ve korunması söz konusu iken, çekişmesiz yargı işlerinde yeni hukuki ilişki kurulması, hukuki ilişkinin değiştirilmesi, kaldırılması (inşai etki) söz konusudur. Çekişmeli yargı meydana gelen hak kaybının giderilerek eski hale getirilmesi ile uğraşır, çekişmesiz yargı ise, hak kaybının önlenmesi ile uğraşır. Bu kıstas, her iki yargı çeşidini ayırmaya yetecek güçte değildir. Zira çekişmesiz yargıda sadece inşai etki söz konusu olmayıp tespit edici nitelikte işlerde bulunmaktadır. Örneğin, mirasçılık belgesi verilmesi. Çekişmeli yargıda ise, inşai kararlar verilebilmektedir. Örneğin, boşanma kararı verilmesi. Çekişmeli yargıda sadece eski hale getirme bulunmamaktadır, çekişmesiz yargı gibi çekişmeli yargıda da önleyici tedbirlere, ihtiyati tedbirlere başvurulmaktadır.[11]
III- ÇEKİŞMESİZ YARGIDA İLGİLİLER KAVRAMI
Bilindiği üzere; çekişmeli yargının tarafları, davalı ve davacı olmak üzere iki taraftır. Davacı, talepte bulunan, davalı ise, kendisine kaşı talepte bulunulandır. Kimin davacı, kimin davalı olduğu ise şekli bir konu olup talepte bulunarak, mahkemeye dilekçe veren davacı, davacının dilekçesinde husumet yönelttiği kişi ise davalıdır.
Çekişmesiz yargıda ise, taraf yerine ilgili kavramı kullanılmakta ve şekli ilgili kavramı değil, maddi ilgili kavramı esas alınmaktadır. Bu durum çekişmeli yargı ile çekişmesiz yargının birbirinden farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Çekişmesiz yargının hasımsız olması, uyuşmazlığın bulunmaması nedeniyle çekişmesiz yargı işinde karşılıklı iki taraf bulunmamaktadır. Durum böyle olunca, çekişmesiz yargı işini, şeklen kimin yargı önüne getirmiş olduğu veya dilekçede kimlerin isimlerinin bulunduğu değil, bizzat o yargılama konusu işle kimlerin maddi olarak ilgisinin bulunduğu önem taşır. Bu nedenle, taraftan değil ilgiliden bahsedilir. Bazı durumlarda talepte bulunanın ilgili olmaması dahi muhtemeldir. Örneğin, herhangi birinin küçük bir çocuğa kötü muamele edildiğini ihbar etmesi halinde bu kişi, ne şekli ne de maddi anlamda ilgilidir. Ancak dilekçe de yer alsa da almasa da çocuğun velileri ile çocuk maddi anlamda ilgilidir.
Bir başka deyişle; çekişmesiz yargıda hukuki bir uyuşmazlık veya sübjektif hakkı ihlal edilen veya edilme tehlikesi nedeniyle açılmış bir dava, söz konusu olmadığı için husumetin yöneltilebileceği bir karşı taraf da, bulunmamaktadır. İlgili kavramı, maddi anlamda ilgili ve şekli anlamda ilgili olmak üzere ikiye ayrılır. Maddi anlamda ilgili, çekişmesiz yargı işi hakkında verilecek karar ile hukuki durumları herhangi bir şekilde etkilenen veya etkilenme ihtimali bulunan bütün herkesi ifade etmektedir. Şekli anlamda ilgili ise, takibi talebe bağlı çekişmesiz yargı işlerinde, talepte bulunan kişi; re’sen takip edilen çekişmesiz yargı işlerinde ise maddi anlamda ilgili olanlar aynı zamanda şekli anlamda ilgilidir ve fakat bazen re’sen takip edilen işlerde sadece şekli anlamda ilgili kavramı ile yetinildiği için bu durumda şekli anlamda ilgili kamu yararını korumakla yükümlü olan resmi makamlardır (örneğin, Tapu sicil memuru).[12]
IV- HUKUKİ DİNLENİLME HAKKI
1- Hukuki Dinlenilme Hakkı Kavramı
İnsan sosyal ve onurlu bir varlıktır, anlamak, kendini anlatmak, saygı gösterilmek ve dikkate alınmak ister. Bu istek yargı organları önünde hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmakla tam olarak karşılanır.[13] Kişi, hukuki dinlenilme hakkı ile, yargılamaya katılmakta, etki edebilmekte ve adil yargılanma hakkı gerçekleşmektedir. Hukuki dinlenilme hakkının tanınması ile ilgili, bilgilenir, açıklamada bulunur ve kişiye söylediklerinin dikkate alınarak uyuşmazlığın değerlendirileceği konusunda güvence sağlanır.[14] Hukuki dinlenilme hakkına uygun davranıldığı takdirde adil yargılama yapılmış olur. Hukuki dinlenilme Hakkı, yargılamadan etkilenecek kişilerin, yargılama konusunda bilgi edinerek açıklamalarda bulunmasına, yargılamaya etki ederek yargı mercilerinin, bu açıklamaları dikkate alıp değerlendirmesi ile karar vermesini sağlayan, beklenmedik kararla karşılaşmanın önüne geçen temel bir ilkedir. Bu durum sürpriz karar yasağı olarak ifade edilmektedir.[15]
Hukuki dinlenilme hakkı, sadece davanın taraflarına ait bir hak değildir. Taraflar dışında üçüncü kişilerin de hukuki dinlenilme hakkı vardır. Bu nedenle de tarafın dinlenmesi teriminin tercih edilmesi doğru olmayacaktır. Çünkü, davanın tarafı olsun veya olmasın herkesin, mahkeme önünde hukuki dinlenilme hakkı, vardır. Bu, öncelikle davanın tarafları ve fakat aynı zamanda dava sonunda verilen karardan maddi ve hukuki durumu etkilenecek olan kişilerin bu karara karşı koyabilmesi için tanınmış bir haktır.[16] Çekişmesiz yargı işlerinde taraf kavramı yerine, ilgili kavramının kullanılması gerektiğini üst başlıklarda detaylıca işlemiş olmamız nedeniyle burada yinelemekle yetiniyoruz. Hukuki dinlenilme hakkı da, sadece tarafları değil, karardan maddi ve hukuki durumu etkilenecek olan ilgilileri kapsamaktadır.
2- Hukuki Dinlenilme Hakkının Hukuki Niteliği
Hukuki dinlenilme hakkı, Türk Hukukunda yasalarla güvence altına alınmış, adil yargılanmayı sağlayan, önemli ve temel bir haktır. Hukuki dinlenilme hakkı, Anayasa’nın 36. Maddesinde teminat altına alınan iddia ve savunma hakkı ile adil yargılanma hakkı, hukuki dinlenilme hakkını da bünyesinde taşımaktadır. Hukuki dinlenilme hakkı, Anayasa ile teminat alınmış olduğu için, adil yargılanma hakkına aykırı hükümler Anayasa’ya aykırı nitelik taşıyacaktır. Ayrıca, Anayasa’nın 141. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılması ilkesi de hukuki dinlenilme hakkının unsurları arasındadır.[17]
Hukuki dinlenilme hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının da bir unsurudur. Hukuki dinlenilme hakkı, AİHS tarafından da güvence altına alınmış olan ve adil yargılanma için gerekli en önemli ilkelerdendir. Hukuki dinlenilme hakkının ihlal edilmesi halinde, adil yargılanma hakkının da ihlal edileceği kaçınılmaz bir gerçekliktir.
Hukuki dinlenilme hakkına ilişkin olarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesine de düzenleme getirilmiş ve hukuki dinlenilme hakkı, Hukuk Muhakemeleri kanununda da yerini almıştır.
Doktrin ve uygulamada bu hak gerçek bir temel hak olarak görülmüştür. Bazı yazarlar ise hukuki dinlenilme hakkını, temel hak benzeri koruma, temel hakka eşit veya benzer bir hak olarak görmüşlerdir. Azınlık bir görüş; hukuki dinlenilme hakkını gerçek bir temel hak olarak değil, sadece gerçek kişilere ilişkin temel hak benzeri karaktere sahip usulü bir talep olarak görmektedir. Hukuki dinlenilme hakkı, usulü bir temel hak olarak devlete karşı maddi bir hak garanti etmemektedir. Aksine hukuki dinlenilme hakkı, şekli bir hak olup buna bağlı maddi hakkın zorlamasını sağlamaktadır.[18]
Hukuki dinlenilme hakkı, gerçeğin tespit edilmesini ve verilecek olan karar ile adil yargılanma hakkının sağlanmasını amaçlar. Yargılama konusu maddi vakıaların, tam olarak aydınlanabilmesi, ilgililerin dinlenilmesi ile mümkün olur. Hâkim, her iki tarafın açıklamaları ve gösterdikleri delillerden sonra daha doğru karar verebilir.
3- Hukuki Dinlenilme Hakkının Unsurları
Hukuki dinlenilme hakkının üç unsuru bulunmaktadır. Bunlar; bilgilenme, açıklama ve ispat ve dikkate alınma hakkıdır. Bu haklar yargı organları için birer yükümlülük taşımaktadır. Bu hakların gerçekleşmesi ve uygulanması için yargı organlarının çaba göstermesi gerekmektedir. Şimdi bu üç unsuru alt başlıklar halinde inceleyeceğiz.
a- Bilgilenme Hakkı
İlgilinin, kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında bilgi sahibi olması gerekmektedir. Bilgilenme hakkı, kapsamlı olup dosya kapsamına giren ve yargılamayı etkileyen her şeyi kapsar. Bu kapsamda karşı tarafın ya da yargı organlarının işlemleri de yer almaktadır. İlgililerin bilgi sahibi olmadığı işlemler, bilgi ve belgeler esas alınamaz. Bilgilendirme duruşmaya davet ve tebligat yoluyla yapılmalı, davet ve tebligat kurallarına özenle uyulmalı, bilgilendirme şeklen değil, gerçekten sağlanmalıdır.[19] Usulüne uygun tebligat yapılmadan, davet edilmeden yapılmış olan işlemler sonuç doğurmayacaktır.
Bilgilendirme hakkı, sadece açılmış olan dava ve bu davada ileri sürülen iddiaların bildirilmesi değildir. Tarafa/ilgililere ayrıca dava ile ilgili olarak ileri sürülen iddialar ve dayanılan deliller de bildirilmelidir. Ancak, bu şekilde kişiler, karşı koyabilir, karşı delil gösterebilir, cevap verebilir ve savunma yapabilir.[20]
İlgililer, dosyadaki bilgi ve belgelere erişme hakkına sahiptir. Davayla ilgisi olmadığı veya önemli olmadığı gerekçe gösterilerek bu belgelerin ve dosyanın görülmesi engellenemez. Tarafların görmesi ve incelemesi mümkün olmayan ya da engellenen belgeler, mahkeme tarafından hükme esas alınamaz. Mahkemenin kendi iç işleriyle ilgili belgelerin gösterilmesi, toplu mahkemelerde üyelerin davayla ilgili notları, karar tasarısı bu istisnayı oluşturur.
b- Açıklama ve İspat Hakkı
Yargılamada bilgilendirilmiş olan ilgilinin açıklama hakkı, bulunmaktadır. Mahkemenin bu konudaki yükümlülüğü, ilgilileri dinlemektir. Bu hakkın kapsamına, yargılamanın temelini oluşturan vakıalar, bunların ispatına ilişkin faaliyetler ve hukuki sebepler girmektedir. Kişi, yargılama konusunda mahkemeye sunulan tüm bilgi ve belgelere karşı, gerekli açıklamaları yapma ve vakıaları ispat edecek emareleri bildirme hakkına sahiptir. Bu anlamda ilgililer, ileri sürdükleri iddia ve savunmaları haklı gösterecek vakıaları bildirme, bunların doğruluğunu açıklama ve ispatı için delil sunma hakkına sahiptir.
Hukuki dinlenilme hakkı, ilgilinin yargılamayla bağlantısı olmayan şeyleri de söyleyeceği anlamına gelmez. Bu hak, sınırsız bir hak olmayıp hakkın özünü zedelemeyen, yargılamanın sağlıklı işlemesine yönelik sınırlamalar getirilebilir. Getirilmiş olan sınırlamalar, hakkın kullanılmasının önüne setler koymamalı ve hakkı gereksiz kılmamalıdır. Örneğin, makul kabul edilebilecek, iddia ve savunmayı genişletme yasağı ile delil gösterilmesi konusunda getirilen sınırlandırmalar hukuki dinlenilme hakkına aykırı sayılmaz.[21]
Açıklama hakkı, gerçeğe ulaşılana, olay aydınlatılana ve karar verilebilir hale gelene kadar devam etmektedir. Eğer açıklama imkânı verilmesine rağmen, bu hak bilerek veya kusurlu olarak kullanılmamışsa hukuki dinlenilme talebi, sona erer. Yani, ilgililer, bu hakkı kullanıp kullanmamakta serbesttir. Ancak, bu haktan önceden vazgeçmek mümkün değildir, bu ancak hakkın kullanılmaması şekliyle olabilir. Hukuki dinlenilme hakkı, sözlü olabileceği gibi yazılı da olabilir. Sözlü olarak yapılması, bazı eksiklikleri ve ihlâlleri de ortadan kaldırır, aydınlatılması gereken noktalar ilgiliye sorularak anında aydınlatılabilir. Yani, hem uyuşmazlığın aydınlatılması hem de davanın temelini oluşturun vakıalar daha açık şekilde tartışılabilir.[22] Bu durum, yargının yükünü de azaltır. Sözlü yargılama hukuki dinlenilme hakkının temini için daha avantajlı olsa da yazılı olarak da yapılabileceği gözden kaçmamalıdır.
c- Dikkate Alınma Hakkı
Dikkate alma ve değerlendirme, yargı organı için mutlak bir yükümlülük olup hukuki dinlenilme hakkının getirdiği unsurlardandır. Yargı organları, tüm ilgililer tarafından ileri sürülenleri dikkate almalı ve karar verirken değerlendirmelidir. Dikkate alma hakkının ihlal edilmesi halinde, bilgilenme ve açıklama hakkı anlamsız kalacaktır. Hakim, ilgililer tarafından ileri sürülen iddia ve savunmaları, değerlendirmeli ve doğru bulduğu ölçüde hükme esas almalıdır. Hakimin ilgililer tarafından getirilenleri yanlış değerlendirmesi, mümkün olup bu durum hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiği anlamına gelmez. Zira, hakim tarafından ilgililerin getirdikleri değerlendirilmiştir.
İlgililerin getirdiklerinin dikkate alınıp alınmadığı kararın gerekçesinden anlaşılır. Mahkemelerin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirme yapması, kararların açık ve somut olarak gerekçelendirilmesi hukuki dinlenilme hakkının getirmiş olduğu bir yükümlülüktür. Gerekçe, hukuki dinlenilme hakkının temelidir. Yargı organları, yargılamanın seyrine uygun düşmeyen sürpriz kararlar vermemelidir.[23] Sürpriz karar yasağından yargılamanın sonunda hakkaniyete uygun olarak tarafın beklemediği kesin karar verilmemesi, anlaşılmaktadır. Mahkeme yerleşmiş içtihadından farklı bir karar verirse bu da sürpriz karar sayılabilir.
4- Çekişmesiz Yargıda Hukuki Dinlenilme Hakkı
Hukuki dinlenilme hakkının kullanılması için mutlaka sözlü yargılama veya duruşma yapılması zorunlu değildir. Buradan dosya üzerinden işlem yapılan ve duruşma yapılmasının zorunlu olmadığı durumlarda, tarafların dinlenemeyeceği, karara etki edemeyeceği düşünülemez. Bu durumda ilgililer, yazılı beyanları ile iddia ve savunmalarını yargı organına bildirebilir. Çekişmesiz yargılamada genel olarak basit yargılama usulünün uygulandığı göz önüne alındığında, yargılamanın dosya üzerinden yapıldığı ve duruşma açılmadığı görülecektir. Bu durumda ilgililerin yazılı olarak ileri sürdüğü iddia ve savunmaları, vakıaların aydınlatılması için yeterli olmayabilir. Bu durum da, hukuki dinlenilme hakkının gerektiği ölçüde fayda sağlamasının önüne geçmektedir.
Çekişmesiz yargı da re’sen araştırma ilkesinin geçerli olması nedeniyle, hakim, re’sen harekete geçerek ilgiliyi sözlü olarak dinleyebilecektir. Ancak, çekişmesiz yargıda re’sen araştırma ilkesinin geçerli olması gerekçesi ile zaman zaman ilgililer dinlenmeden dosya üzerinden karar verilmekte ve bu durum hukuki dinlenilme hakkını ve ilgilinin yararını ihlal edebilmektedir. Çekişmesiz yargı işlerinde, ilgililerin dinlenilmesi uygulamada oldukça az yer tutmakta ve ilgililerin sözlü olarak dinlenilmesi başvurulacak son çare olarak görülmektedir. Her ilgilinin dinlenilmesinin, usul ekonomisine zarar vereceği ve yargılamanın sürüncemede kalarak sağlıksız işlemesine neden olacağı yadsınamaz bir gerçektir. Ancak, çekişmesiz yargıda ilgilinin dinlenilme hakkı, kanunla daha fazla korunmalı, yargılamanın ve usul ekonomisinin olumsuz etkilerinin giderilmesi için de kanun koyucu tarafından hakime takdir yetkisi verilerek ilgilinin sözlü olarak dinlenilmesinde yarar görülmediği takdirde ilgilinin dinlenilmesinden vazgeçme yetkisinin tanınması ile çözüme kavuşacağı düşüncesindeyiz.
Hukukumuzda yeni yeni yer edinmeye başlamış olan hukuki dinlenilme hakkı kavramı, çekişmesiz yargıda gerektiği yeri edinememiştir. Çekişmesiz yargıda ilgilinin sözlü olarak dinlenilmesinden çok yazılı olarak dinlenilmesi söz konusudur. Bu durum, ilgililerin hakkını tam olarak koruyamamaktadır. Hukuki dinlenilme hakkına ilişkin çekişmesiz yargıda yeni düzenlemelere gidilmesi gerektiği kanaatindeyiz.
V- VESAYET HUKUKUNDA İLGİLİLERİN HUKUKİ DİNLENİLME HAKKI
Vesayet kurumu, velayet kurumunun korumasına hiç girmemiş veya kurumun korumasından çıkarılmış olan küçükleri; akıl hastalığı, akıl zayıflığı, savurganlık, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim, bir yılı aşkın özgürlüğü kısıtlayıcı ceza gibi nedenlerle kısıtlanan kişileri; vesayet altına alınan küçük ve kısıtlıların işlerini görmek, malvarlığını yönetmek ve hukuki işlerde onları temsil etmek amacıyla atanan vasiyi; belirli bir işi görmek veya malvarlığını yönetmek için göreve gelen kayyımı; fiil ehliyeti sınırlandırılan ergin kişilerin bazı iş ve işlemlerinde görüşü alınacak yasal danışmanları; denetleyen ve yapılandıran özel hukuk kurumudur.[24]
Vesayet hukukunda ilgililerin hukuki dinlenilmesi kapsamında velayet altında bulunmayan küçükleri; akıl hastalığı, akıl zayıflığı, savurganlık, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim gibi nedenlerle kısıtlanan kişileri ve vasiyi alt başlıklar halinde inceleyeceğiz.
1- Velayet Altında Bulunmayan Küçükler
Velayet altında bulunmayan küçük, vesayet altına alınır (TMK m.404). Küçüğün vesayet altına alınacağı durumlar; Türk Medeni Kanunu’nun Velayet başlığı altında sayılmıştır. Vesayet Hukukunda küçüğe hangi durumlarda vasi atanması gerektiği ayrıntılı olarak sayılmamış olup, velayete ilişkin hükümler kıyas yoluyla uygulanacak ve dinlenilme kapsamı ele alınacaktır.
Türk Medeni Kanunu’na göre; anne ve baba evli değilse velâyet anneye aittir. Anne küçük, kısıtlı veya ölmüş ya da velâyet kendisinden alınmışsa hâkim, çocuğun menfaatine göre, vasi atar veya velâyeti babaya verir (TMK 337). Bu madde kapsamında hakimin çocuğun velayetinin babaya mı verileceği yoksa çocuğa vasi mi atanacağı kararını verebilmesi için ilgilileri dinleyecek, gerekli araştırmaları yapacak ve karar verecektir. Hakim, kararını vermeden önce yaşı da göz önüne alınarak küçüğü, ardından ise babayı ve hatta anneyi dinleyebilecektir. Küçüğün meramını anlatabilecek yaşta ve olgunlukta olması halinde, hakim, küçüğü dinleyerek, küçüğün belirtmiş olduğu açıklamalar ışığında küçüğün yaşamına, gelişimine, eğitimine ve fiziksel ve ruhsal sağlığına uygun olan kararı verecektir. Yine hakim, babayı dinleyerek küçüğün yaşamına, gelişimine, eğitimine ve fiziksel ve ruhsal sağlığına nasıl etki edeceğini gözlemleyerek karar verecektir. Annenin ölümü, kısıtlanması ya da küçük olması halinde, mahkeme tarafından babaya ihbarda bulunularak durum bildirilir. Bu durumun bildirilmesi, hukuki dinlenilme hakkının bilgilendirme unsuru arasında yer almaktadır ve ilgili olan babanın hukuki dinlenilme hakkı sağlanmış olmaktadır. Hakimin anneyi dinlemesi de mümkün ise, hakim anneyi de dinleyerek velayetin babaya verilmesinin mi yoksa küçüğe vasi atanması gerektiğinin mi yararlı olduğuna karar verecektir. Yargıtay, bu konu hakkında vermiş olduğu bir kararında, koruma kararının kaldırılması talep edilen ve velayetin annede olan küçüğe ilişkin dosyada, taraf teşkili sağlanmadan ve velayet kendisinde bulunan anneye hukuki dinlenilme hakkı tanınmadan verilmiş olan kararı, usul ve yasaya aykırı bularak bozmuştur.[25]
Türk Medeni Kanunu’nun 348. maddesinde sayılmış olan velayetin kaldırılması hallerinde, velayet anne ve babanın ikisinden kaldırılırsa çocuğa vasi atanır.[26] Bu madde de velayet kaldırılmadan önce anne, baba ve küçük dinlenilmeli, açıklamalar neticesinde küçüğün yararına olan karar, mahkeme tarafından verilmelidir. Hakim, anne, baba veya çocuğu dinledikten sonra, velayetin kaldırılması gereken hallerin vuku bulduğunu görür ise vasi atanmasına karar verir. Bu durum Türk Medeni Kanunu’nun 349. maddesinde yer alan, anne ve babanın yeniden evlenmesi halinde, durum ve koşullara göre velayetin kaldırılarak çocuğa vasi atanması halinde de geçerlidir. Hakim, ilgilileri dinleyerek koşul ve durumları belirleyecek ve karar verecektir. Hakimin anne, baba veya çocuğu dinlememesi halinde, hukuki dinlenilme hakkı, ihlal edilmiş olacak ve adil yargılanma hakkı sağlanamayacaktır.
2- Akıl Hastalığı veya Akıl Zayıflığı
Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle, işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin, kısıtlanır (TMK 405). Akıl hastalığı ve akıl zayıflığı nedeniyle kısıtlanacak olan erginlerin Türk Medeni Kanunu’nun 409. maddesinde dinlenilmesine ilişkin olarak hüküm yer almaktadır.
Akıl hastalığı ya da akıl zayıflığı nedeniyle kısıtlama için resmi sağlık kurulu raporu gerekmektedir, hakim, karar vermeden önce, kurul raporunu göz önünde tutarak kısıtlanacak olan kişiyi dinleyebilir (TMK 409/2). Bu hükmün amacı, çekişmesiz yargıda uygulanan basit yargılama usulü gereğince, ilgililerin yazılı dinlenilmesi ya da dinlenilmemesi neticesinde kötü niyetli olarak, akıl hastası ya da akıl zayıflığı olmamasına rağmen, kişilerin yokluğunda mahkeme kararıyla kısıtlanmasının önüne geçilmek istenmesidir. Bu durumda hakim, akıl hastalığı veya zayıflığına dair resmi sağlık kurulu raporuna göre ilgiliyi dinleyebilir, bu durum hakimin takdirine bırakılmıştır. Hakim, akıl hastalığı ya da akıl zayıflığı bulunan kişiyi dinleyerek, bu kişinin kendi kendine yetip yetmediğine, vasi atanmasının zorunlu olup olmadığının belirtilmiş olduğu raporu göz önünde tutarak kısıtlı adayını dinleyebilir ve ona göre karar verebilir. Sağlık raporunda kısıtlı adayının dinlenilmesinde yarar bulunmadığı, vasi atanmasının zorunlu olduğu bildirilmiş ise hakim, usul ekonomisinin ve yargılamanın sağlıklı işlemesini engellememek adına kısıtlı adayını dinlemekten vazgeçebilir. Ancak, böyle durumda, vasi ve ilgililerin dinlenilmesi gerektiği kanaatindeyiz.
3- Savurganlık, Alkol ve Uyuşturucu Madde Bağımlılığı, Kötü Yaşama Tarzı, Kötü Yönetim
Savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı veya malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle, kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açan ve bu yüzden devamlı korunmaya ve bakıma muhtaç olan ya da başkalarının güvenliğini tehdit eden her ergin, kısıtlanır (TMK 406).
Yukarıda sayılmış olan kısıtlanma nedenlerinde kısıtlama kararı verilebilmesi için kısıtlı adayının dinlenilmesi kanunla zorunlu tutulmuştur. Türk Medeni Kanunu’nun 409. maddesi birinci fıkrasına göre; bir kimse dinlenilmeden savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetimi veya isteği sebebiyle kısıtlanamaz. Madde metninden de anlaşılacağı üzere sayılan kısıtlanma nedenlerinde kısıtlanacak olan kimse dinlenilmeden karar verilemez, aksi durumda hukuki dinlenilme hakkının ihlali söz konusu olacaktır.
Savurganlık, bir kimsenin parasal gücünü aşar derecede bilinçsiz ve amaçsız harcamalar yapma eğilimi ve bunun alışkanlığa dönüşmesi; kötü yaşama tarzı, ahlaka ve adaba aykırı, toplum değerleri ile bağdaşmayan davranışlar; kötü yönetim ise farkında olmadan ve yararını düşünmeden mal varlığını tehlikeye düşürecek şekilde hareket etmeyi ifade eder (Şener, Esat: Her Yönü ile Vesayet ve Velayet Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara 1996, s. 63).
Alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı nedeniyle, kısıtlanma hallerinde kısıtlı adayının dinlenilmesi kanun koyucu tarafından zorunlu tutulmuştur. Alkol veya uyuşturucu madde nedeniyle kısıtlanacak olan kişi, bağımlılığı olup olmadığını, kısıtlanmak isteyip istemediğini mahkeme huzurunda beyan edecek ve öne sürdüğü iddia ve savunmalarını ispata çalışacaktır. Kısıtlanacak kişinin hukuki dinlenilme hakkı, kanun koyucu tarafından emredici hükümle güvence altına alınmıştır. Diğer ilgililerin de dinlenilmesinin önü açık olup yargılamanın gerektirdiği ölçüde dinlenebileceklerdir.
Kişinin savurganlığı, kötü yönetim tarzı ve kötü yaşama tarzı nedeniyle kısıtlanmasının istenilmesi halinde, kısıtlı adayının dinlenilmesi zorunlu ve gereklidir. Savurganlık, kötü yönetim ve kötü yaşama tarzı, kişinin içinde bulunduğu duruma göre farklılıklar göstermektedir. Malvarlığı bakımından zengin olan kişi ile yoksul olan kişinin harcamaları ve yaşam tarzı farklılıklar taşıyacaktır. Maddi durumu iyi olan kişi için bir lüks araba almak ya da lüks gezilere çıkmak olağan kabul edilirken bunun maddi durumu kötü olan kişi tarafından yapılması olağan kabul edilemeyecek ve kişinin kendisi ve ya ailesinin darlık ve yoksulluğa düşürmesi söz konusu olacaktır. Bu durumda, maddi durumu iyi olan kişi açısından savurganlık veya kötü yönetim nedeniyle kısıtlama kararı verilemezken maddi durumu kötü olan kişi tarafından kısıtlılık kararı, verilebilecektir. Maddi durumu iyi olan kişi ile kötü olan kişinin yaşam tarzı da benzer örneğimize benzer nitelik taşıyacaktır. Bahsedilen kısıtlama nedenlerinin oluşup oluşmadığına dair karar verebilmek için ilgililerin dinlenilmesi bir zorunluluktur. İlgililer, kısıtlanacak kişi olabileceği gibi onun ailesi, mirasçıları ve hatta alacaklıları dahi olabilir. Hakim, kısıtlanacak kişiyi zorunlu olarak dinlemelidir, ancak, diğer ilgilileri dinlemek hakimin takdir yetkisinde ve ihtiyaridir. Yargıtay, vermiş olduğu bir kararında, kısıtlı adayının hukuki dinlenilme hakkının unsuru olan ispat hakkını yerine getiremediği gerekçesi ile kısıtlanmasına karar verilmesi gerektiğini belirtmiş ve hukuki dinlenilme hakkının unsurlarını incelemiştir.[27]
İsteğe bağlı kısıtlama kararı verilmeden önce istemde bulunan kısıtlı adayı, dinlenilmeli ve bunun neticesinde karar verilmelidir. İsteğe bağlı kısıtlılık nedeninde, kısıtlı adayının dinlenilmesi zorunlu olup dinlenilmeden karar verilmesi halinde, hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilmiş olacaktır. Yargıtay, bu konu hakkında vermiş olduğu kararında, yaşlılığı nedeniyle işlerini göremeyen ve kısıtlanmayı talep eden ilgilinin dinlenilmeden, kısıtlanmayı istenip istemediği sorulmadan tesis edilmiş olan hükmü, usul ve yasaya aykırı bulmuştur.[28]
4- Özgürlüğü Bağlayıcı Ceza
Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan her ergin kısıtlanır (TMK 407). Bir yıl ve daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı ceza nedeniyle vasi atanacak kısıtlı adayının dinlenmesine ile ilgili Türk Medeni Kanunu’nda madde bulunmamaktadır. Ancak, hukuki dinlenilme hakkının Anayasa, AİHS ve HMK’da güvence altına alınmış olması nedeniyle, kısıtlı adayının ve ilgililerin dinlenilmesinin önünde hukuki bir engel yoktur.
Uygulamada çoğunlukla kısıtlanacak kişi dinlenilmekte ve kişinin talepleri doğrultusunda vasi atanmakta ise de, bazı durumlarda ilgililerin dinlenilmemesi söz konusu olabilmektedir. Kısıtlanacak kişinin ve gerektiğinde diğer ilgililerin de dinlenilmesi adil yargılanma hakkını sağlayacaktır. Bu konuda ilgili mevzuatta hüküm bulunmaması eksiklik olup uygulamada bazı problemleri de beraberinde getirmektedir. Kanaatimizce; mevzuatta bu konuda hüküm bulunmuyor olması, ilgilinin dinlenilmesine engel teşkil etmeyecek olup hakim, ilgiliyi dinleyebilecektir. Hakimin ilgiliyi dinlemesi, usul ekonomisi ve yargılamanın sağlığı için olumsuz etki yaratmayacak ise, hakimin ilgiliyi dinlemesinin zaruri bir ihtiyaç olduğu düşüncesindeyiz. Yargıtay da bir kararında; özgürlüğü bağlayıcı ceza nedeniyle kısıtlanacak kişiye dosya üzerinden vasi atanması kararı veren ilk derece mahkemesinin bu kararını, hukuki dinlenilme hakkının ihlal edilerek, ilgililerin duruşmaya çağrılmadan, iddia ve savunma hakkının kullanılmasına olanak sağlanmadan hüküm verilmesinin mümkün olmadığını belirterek, usul ve yasaya aykırı bulmuştur.[29]
5- Vasi
Vasi, vesayet makamı tarafından atanır. Vasinin dinlenilmesine ilişkin Medeni Kanun’da bir hüküm bulunmamasına karşılık, vasinin dinlenilmesi ve atanacak vasiye ilişkin olarak kısıtlı adayının ve ilgililerin dinlenebileceği kabul edilmektedir. Uygulamada vasinin dinlenilmesi yoluna fazla müracaat edilmemektedir. Bu durum ilgililerin hukuki dinlenilme hakkını ihlal edebilmektedir.
Vasi atanmasında, eşin ve hısımların önceliği bulunmaktadır (TMK 414). Haklı sebepler engel olmadıkça eş veya hısımlar vasi olarak atanabilmektedir. Eş veya hısımlardan vasi olacakların, vasilik görevini gereği gibi yerine getiremeyeceği, arada husumet bulunması, vasiliğe engel ya da vasilikten kaçınma sebeplerinin bulunup bulunmadığının araştırılması ve vasi olarak atanacak kişinin, kısıtlı adayının ve durumun gerektirdiği ölçüde diğer ilgililerin dinlenilmesi gerekmektedir.
Haklı sebepler engel olmadıkça, vasiliğe, vesayet altına alınacak kişinin ya da anne veya babasının gösterdiği kimse atanır (TMK 415). Atanacak olan vasinin, kısıtlı adayı tarafından belirlenecek kişi ya da küçüğün anne veya babası tarafından belirlenecek kişi olması halinde, vasi ve atanacak vasi kararından maddi ve hukuki durumu etkilenecek ilgililer, dinlenmelidir. Bazı durumlarda, atanacak olan vasinin dosya üzerinden inceleme yapılması neticesinde çekişmesiz yargı işinden karar verildikten sonra haberi olmaktadır. Bu halde de, vasi adayının bilgi edinme hakkı, ihlal edilerek hukuki dinlenilme hakkının ve adil yargılanma hakkının önüne geçilmektedir. Vasi, bilgilendirilmeli, açıklama ve ispat hakkı tanınmalı ve vasinin açıklamaları ile getirdiği ispat vasıtaları değerlendirilerek hukuki dinlenilme hakkına erişmesi sağlanmalıdır. Ayrıca, vasinin dinlenilmesi yeterli olmamaktadır. Kişinin ya da ana veya babasının isteği üzerine atanacak vasi için ilgililere de hukuki dinlenilme hakkı, getirilmelidir.
İlgililerin ve vasinin, karara karşı 10 gün içerisinde itiraz etme hakkı, bulunmaktadır. Bu hak, hukuki dinlenilme hakkının korunmasına ilişkindir. Uygulamada, zaman zaman vasi atanması istemi, kötü niyetli olarak kullanılabilmekte ve ilgililerin maddi ve hukuki durumunun olumsuz etkilenmesi, amaçlanabilmekte ya da atanmış olan vasi açısından ilgililerin hak kaybı yaşaması, atanan vasinin görevi kabul halinde olumsuz etkilenmesi, muhtemel olabilmektedir. Bu durumun önüne geçmek, ilgililerin hukuki dinlenilme hakkına erişmesi ile mümkün olup kısıtlılık kararı ilan edilmekte ve ilgililere itiraz etme hakkı tanınmaktadır. Vasi adayının da verilmiş olan karara karşı itiraz etme hakkı, bulunmaktadır. Vasi olarak atanan kişi, görevi kabul etmek istemiyor ise bu durumda itiraz hakkını kullanabilmektedir. İlgililerin ve vasi adayının itiraz etme hakkının bulunması hukuki dinlenilme hakkının sağladığı haklardandır.
Vasilikten kaçınma sebepleri, Medeni Kanun’un 417. maddesinde; vasiliğe engel olan sebepler ise, Medeni Kanun’un 418. maddesinde sayılmıştır. Sayılanlar dışında kalan hallerde ise vasiliği kabul yükümlülüğü getirilmiştir (TMK 416). Vasi atananların bu görevi kabul yükümlülüğü bulunduğu emredici bir hüküm olup vasinin, vasilikten kaçınma veya vasiliğe engel sebepleri bulunmasa dahi vasi olarak atanmasının kısıtlı adayı veya ilgililer açısından olumsuz sonuçları doğabilecektir. Bu nedenle, vasi adayının görevini gerektiği gibi yerine getirip getiremeyeceğinin, vasilik görevinin yükünü kaldırıp kaldıramayacağının, kısıtlı adayının menfaatine uygun hareket edip etmeyeceğinin anlaşılması için vasinin dinlenilmesi gerekecektir. Örneğin, vasinin mesleği gereği uzun saatler çalışıyor olması halinde, kısıtlı adayının her an bakımına ve ihtiyaçlarına yetişebilmesi olanaksızdır. Bu durum Medeni Kanun’da sayılmış olan vasiliğe engel ya da vasilikten kaçınma sebepleri arasında yer almamaktadır ve vasi adayının görevi kabul yükümlülüğü bulunmaktadır. İşte böyle durumda vasinin dinlenilmemesi halinde, kısıtlı adayının hakkı korunamayacak, vasi adayının da yükü artacak ve yetişemeyecektir.
Vasi adayının dinlenmesine ilişkin kanunda emredici hükmün bulunmaması ve vasiliği kabul yükümlülüğü nedeniyle, uygulamada vasi atanmasına ilişkin olarak karar verilirken dosya üzerinden inceleme yapılmakta ve vasi dinlenilmemektedir. Bu durum hukuki dinlenilme hakkının ihlali niteliğindedir. Her ne kadar vasinin itiraz hakkı bulunsa da, hukuki dinlenilme hakkının tam anlamıyla kullanılabilmesi için karardan önce vasinin dinlenilmesi gerekmektedir. Vasinin, görevi kabul edip etmeyeceği, hangi koşullarda görevini ifa edeceği, kabul etmeyecek ise bu durumun gerekçelerinin neler olduğu araştırılmalı, vasi bilgilendirilmeli, açıklamaları ve ispat edecekleri vakıaları değerlendirerek karar verilmelidir. Vasinin karara itiraz etme hakkı da göz önüne alındığında, hukuki dinlenilme hakkı, tam anlamıyla sağlanmış olacak ve adil bir yargılanma oluşacaktır. Aksi durumlarda, hukuki dinlenilme hakkının ihlal edilmesi söz konusu olacaktır.
Yargıtay, bir kararında akıl hastası olan kişiye vasi atanması ve akıl hastası olan kısıtlı adayının dinlenilmesinde yarar olmadığı olayda, vasinin de dinlenilmeden karar verilmesini usul ve yasaya aykırı bulmuş, vasinin beyanının alınması gerektiğini belirtmiştir.[30]
VI- SONUÇ
Hukuki dinlenilme hakkı, yargılamanın adil ve hızlı işlemesine neden olan ve ilgililerin mahkeme önünde kendisini ifade etmesine olanağı tanıyan faydalı bir haktır. Hukuki dinlenilme hakkı, üç unsuru bünyesinde taşımaktadır. Bunlar; bilgilenme, açıklama ve ispat ve dikkate alınma hakkıdır. Bilgilendirme hakkı, sadece açılmış olan dava ve bu davada ileri sürülen iddiaların bildirilmesi değildir. Tarafa/ilgililere ayrıca dava ile ilgili olarak ileri sürülen iddialar ve dayanılan deliller de bildirilmelidir. Kişi, yargılama konusunda mahkemeye sunulan tüm bilgi ve belgelere karşı, gerekli açıklamaları yapma ve vakıaları ispat edecek emareleri bildirme hakkına sahiptir. Yargı organları, tüm ilgililer tarafından ileri sürülenleri dikkate almalı ve karar verirken değerlendirmelidir. Bu üç unsur, hukuki dinlenilme hakkı için önemli ve gereklidir.
Hukuki dinlenilme hakkının kullanılması için mutlaka sözlü yargılama veya duruşma yapılması zorunlu değildir. Buradan dosya üzerinden işlem yapılan ve duruşma yapılmasının zorunlu olmadığı durumlarda, tarafların dinlenemeyeceği, karara etki edemeyeceği düşünülemez. Bu durumda ilgililer, yazılı beyanları ile iddia ve savunmalarını yargı organına bildirebilir. Çekişmesiz yargılamada genel olarak basit yargılama usulünün uygulandığı göz önüne alındığında, yargılamanın dosya üzerinden yapıldığı ve duruşma açılmadığı görülecektir. Bu durumda ilgililerin yazılı olarak ileri sürdüğü iddia ve savunmaları, vakıaların aydınlatılması için yeterli olmayabilir. Burada olayların çözümlenmesi, aydınlatılması ve adil yargılanma yapılabilmesi için hukuki dinlenilme hakkına olan ihtiyaç artmaktadır.
Vesayet Hukuku’nda ilgililerin dinlenilmesi, kanun koyucu tarafından yeterli şekilde düzenlenmemiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 409. maddesinde hukuki dinlenilme hakkına ilişkin emredici hüküm yer almaktadır. Bir kimse dinlenilmeden savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetimi veya isteği sebebiyle kısıtlanamaz. Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle kısıtlamaya ise ancak resmi sağlık kurulu raporu ile karar verilir. Hakim, karar vermeden önce, kurul raporunu göz önünde tutarak kısıtlanması istenen kişiyi dinleyebilir. Söz konusu madde hükmünde yaş küçüklüğü, özgürlüğü bağlayıcı ceza nedeniyle kısıtlanmada ilgililerin ve ayrıca vasinin dinlenilmesine ilişkin hüküm bulunmamaktadır. İlgililerin dinlenilme hakkı, bu kişiler açısından da vuku bulacak ve hükme bağlanmamış olsa da ilgililer dinlenebilecektir.
Hakim, usul ekonomisine uygun olduğu ve yargılama için gerekli olan durumlarda ilgilileri dinlemelidir. Kanunda hükmün bulunmaması ilgililerin dinlenilme hakkının önüne geçmemelidir. Belirtmek gerekiyor ki; hukuki dinlenilme hakkı, adil yargılanma kavramını da içerisine alan kapsamlı bir hukuk kavramıdır. Hukuki dinlenilme hakkı, ilgililerin hukuki yararının bulunması halinde söz konusu olacak ve ilgililerin maddi ve hukuki açıdan etkilenecek olmaları halinde mahkeme kararlarına karşı koyabilme –itiraz edebilme- olanağı, sağlamaktadır. Söz konusu hukuki dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkının sağlanabilmesi için gerekli ve zorunlu bir haktır.
KAYNAKÇA
ARAS, Aslı. ‘‘Çekişmesiz Yargıda yargılama usulü’’. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, 2014.
ÇİFTÇİ, Pınar. Medeni Usul Hukukunda Davaya Cevap. Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2020.
EM, Ali. Vesayet Hukuk ve Davaları. Ankara: Seçkin yayıncılık, 2020.
KODAKOĞLU, Mehmet. Medeni Usul Hukuku. Ankara: Savaş Yayınları, 2020.
KURU, Baki. Nizasız Kaza. Ankara: Ajans Türk Matbaası, 1961.
ÖZEKES, Muhammet. ‘‘Medeni Usul Hakkında Hukuki Dinlenilme Hakkı ve Bazı Güncel Sorunları’’. IGUL. Yayın No:4, (2003): 265.
PEKCANITAZ, Hakan. Hukuki Dinlenilme Hakkı. İzmir: Prof. Dr. Seyfullah Edis’e Armağan, 2003.
PEKCANITEZ, Hakan ve ATALAY Oğuz ve ÖZEKES Muhammet. Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı. İstanbul: Vedat Kitapçılık, 2017.
SARISÖZEN, M. Serhat. ‘‘Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Medeni Usul Hukukumuza Getirdiği Yeni Düzenlemeler’’. TBB Dergisi, 2011/96: 333.
TOPAL, Önder. ‘‘TMK m. 173/2 ve 3’de Yer Alan Hususların Çekişmesiz Yargı İşi Olup Olmadığının Değerlendirilmesi’’. Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi. XVIII/3-4, (2014): 197-198.
İNTERNET KAYNAKLARI:
Sinerji Mevzuat: www.sinerjimevzuat.com.tr, ( Çalışma içerisinde yer alan bilgilere 18.04.2021 tarihinde erişim sağlanabilmektedir.)
[1] Bkz. Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, ve Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı,5. bası., (İstanbul: Vedat Kitapçılık, 2017), 186-188.
[2]TMK madde 409; Bir kimse dinlenilmeden savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetimi veya isteği sebebiyle kısıtlanamaz. Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle kısıtlamaya ancak resmî sağlık kurulu raporu üzerine karar verilir.
[3] Bkz. Mehmet Kodakoğlu, Medeni Usul Hukuku, 14. Baskı, (Ankara: Savaş Yayınevi, 2020), 15.
[4] M. Serhat Sarısözen, ‘‘Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Medeni Usul Hukukumuza Getirdiği Yeni Düzenlemeler’’, TBB Dergisi, 2011/96: 333.
[5] Pekcanıtez ,Atalay ve Özekes, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı,33.
[6] Aslı Aras, ‘‘Çekişmesiz Yargıda yargılama usulü’’, (Yayınlanmamış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir 2014), 11-12.
[7] Baki Kuru, Nizasız Kaza, (Ankara: Ajans Türk Matbaası, 1961), 22. Ayrıca bkz. 89.
[8] Pekcanıtez ,Atalay ve Özekes, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 35.
[9] Bkz. Kodakoğlu, Medeni Usul Hukuku, 15.
[10]Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay ve Muhammet Özekes, Medenî Usûl Hukuku, 14. Baskı, (Ankara: Yetkin Yayınları, 2013), 357; Aras, ‘‘Çekişmesiz Yargıda yargılama usulü’’13.
[11] Aras, ‘‘Çekişmesiz Yargıda yargılama usulü’’, 14.
[12] Önder Topal, ‘‘TMK m. 173/2 ve 3’de Yer Alan Hususların Çekişmesiz Yargı İşi Olup Olmadığının Değerlendirilmesi’’, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, XVIII/3-4, (2014),197-198.
[13]Muhammet Özekes, ‘‘Medeni Usul Hakkında Hukuki Dinlenilme Hakkı ve Bazı Güncel Sorunları’’, IGUL, Yayın No:4 (2003): 265
[14] Pınar Çiftçi, Medeni Usul Hukukunda Davaya Cevap,(Ankara: Seçkin Yayıncılık,2020), 34-35.
[15] Pekcanıtez, Atalay ve Özekes, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 187.
[16] Hakan Pekcanıtez, Hukuki Dinlenilme Hakkı, (İzmir: Prof. Dr. Seyfullah Edis’e Armağan,2003), 754.
[17] Çiftçi, Medeni Usul Hukukunda Davaya Cevap,36.
[18] Pekcanıtez, Hukuki Dinlenilme Hakkı,755.
[19] Özekes, ‘‘Medeni Usul Hakkında Hukuki Dinlenilme Hakkı ve Bazı Güncel Sorunları’’, 267.
[20] Pekcanıtez, Hukuki Dinlenilme Hakkı, 773.
[21] Pekcanıtez, Atalay ve Özekes, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 188.
[22] Pekcanıtez, Hukuki Dinlenilme Hakkı, 781.
[23] Pekcanıtez, Atalay ve Özekes, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 189.
[24] Ali Em, Vesayet Hukuk ve Davaları, (Ankara: Seçkin yayıncılık, 2020), 17.
[25] Yargıtay, 2. Hukuk Dairesi, 14.04.2015, E.2014/24555, K.2015/7467, www.sinerjimevzuat.com.tr, E.T. 18.04.2021
[26]TMK madde 348: Çocuğun korunmasına ilişkin diğer önlemlerden sonuç alınamaz ya da bu önlemlerin yetersiz olacağı önceden anlaşılırsa, hâkim aşağıdaki hâllerde velâyetin kaldırılmasına karar verir: 1. (Değişik: 1/7/2005-5378/38 md.) Ana ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerden biriyle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi. 2. Ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması. Velâyet ana ve babanın her ikisinden kaldırılırsa çocuğa bir vasi atanır. Kararda aksi belirtilmedikçe, velâyetin kaldırılması mevcut ve doğacak bütün çocukları kapsar.
[27] Yargıtay, 8. Hukuk Dairesi, 24.01.2018, E. 2017/8288 K. 2018/1311, www.sinerjimevzuat.com.tr, E.T. 18.04.2021.
[28]Yargıtay, 8. Hukuk Dairesi, 01.10.2018, E.2018/13203, K.2018/16570, www.sinerjimevzuat.com.tr, E.T. 18.04.2021.
[29] Yargıtay, 8. Hukuk Dairesi, 15.01.2018, E.2017/7574 K.2018/407, www.sinerjimevzuat.com.tr, E.T. 18.04.2021.
[30] Yargıtay, 8. Hukuk Dairesi, 30.10.2017, E.2017/6790, K.2017/14112, www.sinerjimevzuat.com.tr, E.T. 18.04.2021




Yorumlar